Kitap Özeti
Ey İstanbul! Ey hâlâ ‘bir’ manevi vücudu olan İstanbul! Ayağa kalk artık! Şeytan, Kudüs’te Mescid-i Aksa’yı yıkıp, tapınağı yeniden inşa ederek, ‘dünya kralı’nı yeryüzüne çıkarmaya çalışıyor! ‘Biz’im ‘manevi vücud’umuzu tehdit ediyor… İstanbul! Ey İstanbul! Şimdi dua vakti işte!
İstanbul bir anahtardır… Ahiret zamanının başlangıç noktasıdır… İçinde tüm zamanların ‘bir’leneceği bir şehirdir… Ve ‘Deccal’in en korktuğu şehirdir İstanbul… Çünkü onun manevi iklimi içinde ‘Mehdi’yi barındırır! Dünyanın bugün geldiği yer Mehdi Aleyhisselamı görünmeye zorlamaktadır… Şam’a girilmedikçe ahir zaman başlamayacaktır… Şam üzerinde kilitlenmiştir manevi âlem! Deccaliyet ve Mehdiyet karşı karşıya gelecektir…
İstanbul’un alnı muallâk kayasına değince, göklerin kapıları ardına kadar açılacak… Ve melekler akın akın inecekler Kudüs’e… Mescid-i Aksa’yı koruyacaklar, o mübarek mekânı yıkıp, onun yerine tapınağı yeniden yapmak isteyen ‘duvarcı ustaları’ndan… Kur’an-ı Kerim’deki o malum ‘duvarcı ustaları işte! Şeytanın kilit taşının sahipleri! Ve yeraltı ile irtibatlı ‘ırk’! O dalgıç ırk!
Hayati Sır bu kitabında merkeze Şam, Kudüs ve İstanbul’u alarak sır dolu tasavvuf yolculuğuna devam ediyor. Ve iyiliğin kılıcını iyice keskinleştiriyor. “Ya ‘oku’yacak ve kurtulacaksınız, ya da şeytanın dumansız ateşiyle yanacaksınız” diyor. Ve hepimizi tefekkür etmeye çağırıyor. ‘Sonsuz bir aşkın içindeki kıyamet zamanı’ üzerine tefekkür etmeye…
Bir tarafta deccaliyet, diğer tarafta ise Mehdiyet… İnsana, “Senin sonun yakındır” diyerek şu günlerde bizatihi ‘kurtarıcı’ olarak görünmeye hazırlanan şeytan ve her müminin elinde iyiliğin kılıcına dönüşecek Cennet sözü… Meydan okuyan şeytan, dua eden insan…
Ve sonsuz bir aşkın içindeki sonsuz ümit… Hayati Sır kalemin sorumluluğunu iyi biliyor. Kötülüğün deşifresinin, eğer doğru yapılmazsa, sahibini güçlendireceğinin farkında. Güç gösterileriyle zihinlere kazınan ‘çaresizlik” imgesini yıkıyor önce ve Kur’an-ı Kerim’in bütünlüğü içinde sırat-ı müstakimi hatırlatıyor. İnsanları korkuya sevk etmeden, etraflarına örülen korku düzeninin önce görünürlüğünü sağlıyor, sonra o şeytani kozanın dışına İslami inanç ve güzel ahlak ile nasıl çıkılabileceğinin formülünü veriyor. Bunu yaparken de tasavvufi şiir dilini kullanıyor:
Bu kitap “sonsuz ‘bir’ aşk”ın kitabıdır… Ve bir Cennet sözü ile yazılmıştır…’Şeytan’ inşallah bu kitabın içine sızamamıştır… Tüm kelimeler aynı ‘saff’ta toplanmışlardır… Ve hepsinin yüzleri ‘Mescid-i Haram’a dönüktür… Öyle ki birazdan Ezân-ı Muhammedi duyulacaktır… Ve ezanla birlikte İstanbul, kıyama duracaktır! Yeryüzünde, ezanın dışındaki tüm sesler duyulmaz olur şimdi… Şeytanın sesi de kesilir… Şeytan dostları, kuruluşları ve medyum medyası susar ya da susturulur… Böylece şeytanın örtüsü, ‘hakikat’in üzerinden kalkar ve insanlar o tek ‘bir’ gerçeği tüm güzelliğiyle fark ederler!
Ve Mehdi Aleyhisselam, şeytanın karşısına dikilir… ‘Biz’ler, dünyanın tüm ‘mazlum’ları artık ‘bir’ olmuş ve hepimiz ellerimize ‘iyiliğin kılıcı’nı almışızdır… Hazırızdır biz!
Ve son olarak soruyor Hayati Sır: Siz hazır mısınız?
Kitaptan seçmeler:
Hayati Sır Tasavvuf Sözlüğü
Ayna
‘Günah’ işlemesinin nelere bedel olacağını bilebilseydi insan, hiç günah işleyebilir miydi? ‘Aşk’ını tümüyle kaybetmek… Şeytan, bunu ister işte… ‘İnsan’ın aşkını tümüyle kaybetmesini… Ve işte bunun için gecelerin ışıltılı gözleri çok tehlikelidir… Sizi kör eder… Asıl aşkınızı görememeniz için kalbinizin aynasını karartır… Ve siz bir daha o aynada kendinizi göremezsiniz… Her aynaya baktığınızda, gecenin ışıltılı gözleriyle, şeytanın size sokuluşunu seyredersiniz…
Cehennem
Cehennem budur! Aslını kaybetmiş bir suret olarak yaşamak… ‘Nur’ olmak varken, ‘nar’ olmak… Aslına kavuşamamanın verdiği ‘aşk’ acısı ile yanmak, kavrulmak… Onu bir daha göremeyeceğini bilmek… Bu ‘aşk’ acısı insanı, şeytana çevirir… Cehennem’e ‘odun’ yapar!
Şeytansılar
‘İnsan’ın yerine kendi ‘ırk’ını getirmek istiyor iblis… İnsan gibi görünen şeytansılar… Ve uluslararası her önemli kurumun başında kendi gibi ‘ateş’ten olan bir dost! Bir şeytan krallığı… Ve şimdi onun evi hazırlanmak isteniyor işte Kudüs’te… Dünyayı tümüyle kötülüğe iterek, bu kaostan yararlanıp, onu yeraltından yeryüzüne çıkarmaya çalışıyorlar…
Şeytanın sırrı
Şeytanın da bir ‘sır’rı var çünkü! Bunu kendisi bile bilmez aslında! O sır ‘insan’a söylenmiştir! Kalbini ‘bir’leyenler, kalplerini hep birlikte birleyenler bu sırra vakıf olabilirler… Ve şeytanın sırrını öğrenebilirler… Şeytanın sırrına kavuşanlar ise şeytanını secde ettirirler işte!
Altın
İnsan zamanla bu dünyada da altına tapar olmuştur! Şeytan çok zengin bir sarraftır! Herkesin altınına bir değer biçer… Ve dünyayı bu altın sarrafları yönetir! Zulümler hep bu yeraltı için işlenir… En çok altına kim sahipse ‘ölümsüz’ olacağını sanır! Altın bu yüzden ‘ölümsüzlük’ sembolüdür… Ve ‘altın’ sonunda kana dönüşür! Kan altın olur! Şeytan bu kan altınla beslenir! Cennet’ten kovulduğundan beri şeytan, işte insanların bu kan altınları ile beslenir!
Şey
Hangi insan bu dünyadaki o ‘şey’leri tüketmek uğruna ‘nar’ olmayı tercih edebilir! Yeryüzü halifesi olmaya aday ‘bir’ insan nasıl olur da ‘şey’ olup, Cehennem’de yanmaya bu kadar istekli olabilir! Şeytan, ‘haz’zın ateşi ile usul usul yakar işte bu insanları! Ve gün gelir bu insanlar artık hazzın ateşi içinde yanmadan duramazlar! Cehennem’de yaşamaya alışırlar! Ne zamana dek sürer peki bu ateş pişkinliği! Öldükleri an, şeytan aradan çekilince, kendi gözleri ile Cehennem ateşini görecekleri o güne kadar!
Cennet
Cennet ‘bir’ haldir! Ve o halin içinde elbette ‘şeytan’ yoktur! Şeytanın var olabilmesi için ‘insan’ın ona ‘eşlik’ etmesi zarurettendir! Yani insanın kendini bir ‘şey’ zannetmesi gereklidir! İnsan işte tam burada tuzağa düşer! Kendini bir ‘şey’ zannettiği an! Bu dünya ise ‘şey’lerden ibarettir! Cennet’te tek bir ‘şey’in tuzağına düşen insanı, bu dünyada envai çeşit ‘şey’ karşısında vereceği zorlu bir imtihan beklemektedir! Ancak bu zorlu imtihanlardan sonra insan, Cenab-ı Allah’ın ‘emin’ ‘bir’ kulu olarak Cennet’e yeniden girmeyi ‘hak’ kazanacaktır!
Anne
Annenin vazgeçilmezliği bu yüzdendir… Çünkü her çocuk, annesinin rahmindeyken, Cennet’e en yakın ‘bir’ haldedir… Evet, ‘bir’ hal içindedir… Anneleri çocukların bu dünyadaki Cennet’idir… Ve o Cennet halini yeniden yaşamak için çocuklar hiç büyümek istemezler… Annelerinin rahminde geçirdikleri günleri özlerler… Her anne de kendi annesinin rahmine dönmeyi özler… İlk başlangıca kadar gider bu durum… İlk rahme kadar! Ey!
Manevi fetih
Mehdi Aleyhisselam, şeytanın teknolojisini ‘insan’ların arasından çıkaracaktır… ‘Bir Cennet sözü’ ile konuşunca, ‘kalb’ler onu duyacaktır… Ve ‘iyiliğin kılıcı’ ile insanların şeytanla olan irtibatını kesecektir… Manevi fetih böyle başlayacaktır! İnsan yeniden aslına dönecek ve varlık, dünya öncesi sessizliğine kavuşacaktır!
Cennet sözü
İnsan ‘bir’‘bir’iyle, dünyada bile olsa bu ‘Cennet sözü’ ile konuşmalıdır… Ve bu sözü anlayan her kimse ‘bir’‘bir’iyle hemen ‘saff’laşmalıdır! Şeytana karşı bir saff… Ey! İnsanın ‘bir’ dili olunca o söz, iyiliğin kılıcı olur! Her ‘kelime’ bir ışık-enerjidir… Tüm kelimeler ‘bir’ olunca, o ışık-enerji, nur üstüne nur olur! Ve şeytanın ‘dumansız ateş’ini söndürür! ‘Altın çağ’ başlar!
Kalb
‘Kâbe’dir ‘kalb’… Her kalp Kâbe’dir aslında… Ama şeytanını geri çevirebilen kalp ‘Kâbe’dir! Ey ‘insan’ kalbi! Ey ‘insan’ın kalbi! Ey o ‘bir’ kalbin ‘insan’ı! İşte ‘bir’ dünya hayatı! Ve ‘bir’ insan işte! Ey! Ey! Ey! Şimdi ‘vahyin kalbi’ne yeniden girme zamanıdır… Ve orada ‘bir’‘bir’imizi bulma zamanıdır! Ve hep ‘bir’likte ‘bir’ yol tutma zamanıdır! Ve o yol üzerine çöreklenmiş şeytana bizim yolumuzdan çekil deme zamanıdır! Ey!
Zaman
Zamanın genişlemesi için ‘bir’ insan şarttır! ‘Bir’ insan olmadan zaman da olamayacağı için bir genişleme mevcut olmayabilir! İnsansız bir zaman olmaz! İnsanın mevcudiyeti ile ‘bir’ zaman başlar! Ve o zaman işte bu içinde olduğumuz zamandır… Ve başka da ‘bir’ zaman yoktur! Zaman ‘bir’ hiçlik sorunudur! ‘Bir’ bilinme, kendini bilme ve sonra da silinme, yok olma! Ama hep o aynı anın içinde kalma… Ve sürekli ‘bir’ genişleme! Zamanın genişlemesi budur!
‘Bir’lik
‘Bir’liği kuramayan insanın işi zordur! Her türlü parçalanma şeytanın işidir! Zamanın hızıyla bile oynamaya çalışır şeytan! ‘Bir’ Cennet anını yıkar, yakar! ‘Ateş’ içinde bırakır insanı! Kuşatır onu her yanından… Ve zikri bozar! İnsanın küçük âleminin zikrini bozar… Milyarlarca hücresinin o ‘bir’ zikrini bozar… Zamanı daraltır! İnsanın nefsi artık sadece önünü görür olur! Kâinatın bilinmezi onu içine çağırmaz! Çağırsa bile o nefs artık onu duyamaz… Benliğine karmaşa hâkim olur… Ateş içinde kalan bu insan, sonunda, en sonunda Cehennem’e odun olur!
Kalem
‘Kalem’ yazdıkça temizlenecek kelimeler… Şeytanın hızından kurtulacak hepsi… Ve bir Cennet sözü olacaklar yeniden… Ey! Söz ile yazı arasındaki fark işte bu ‘kalem’dir! Kalemin kelimeleridir onlar! Çünkü ‘insan’ ‘bir’ ‘kalem’dir! Ve yazarak şeytanın karşısına dikilir! Kıyam eder! Şeytanı secde etmeye zorlar! ‘Kelimeler’i ne kadar temizse ona ilahî ‘bir’ yardım gelir… Kalbi ferahlar… Benliği sükûna erer… Zamanın hızından kurtulur… Nefsi dinginleşir… ‘Kelimeler’ yerçekiminden kurtulurlar! Ve söz de ‘bir’lenir, yazı da! Bir Cennet sözü olur hepsi!
Kelime
Ağaçlar ‘bir’ kelimedir! Yıldızlar, kuşlar, çocuklar hepsi ‘bir’ kelimedir aslında… Ve onlar aradan çekilince ‘insan’ kendiyle baş başa kalır! Kalbinin aynasında kendini görür! Ey! ‘Kelimeler’in dili o tek varlığın dilidir… Kâinatta var olan ‘kelimeler’dir… Yaratıcı kendi kendine konuşur! Ey!
İnsan
Cennet’e doğru baktım şöyle… Uzun uzun baktım… Ve tefekküre daldım… O an anladım işte… Biz sadece düşüncelerden ibarettik… ‘Kelimeler’ ve Cennet sessizliği… Varlık âlemi yoktu daha! ‘Kelimeler’in frekansları ile yakınlaşıp uzaklaşıyorduk birbirimizden… Ve kelimelere yüklenen ‘mana’lar ‘madde’yi bağımlı yapıyordu kendine… Maddenin sonsuz titreşimi… Varlık yokluk arası ‘bir’ yer! Ve ilk görünme isteği! Sessizce ‘bir’ geri çekme kendini! Varlık halinden ‘bir’ geri çekilme! İşte o anın içinde kalan düşünce… O düşünce ‘insan’dır! İnsanın ‘bir’ varlık hali kazanması! Ve sonra da sonsuz ‘bir’ unutuluş! ‘Arzu’ içinde kalan ‘insan’! ‘Bir’ insan!